Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü (TDAE) öğrencileri Ali Güler, Zeynep Kara Güler ve Gürcan Pirincçi Kırgızistan Tanrı dağlarında yürüttüklerin araştırmaları sonucunda yeni bir petroglif sahası keşfetti. Egeli gençlerin keşfi ile birlikte Saymalıtaş’tan sonra bölgedeki ikinci büyük petroglif sahasının varlığı ortaya konuldu. TDAE Türk Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Osman Karatay, “Daha önce Orta Asya'da diplomatik görevlerde bulunmuş Zafer Ersöz Bey'in önerisi ile enstitümüz tarih bölümünden oluşturduğumuz arkeolog, filolog ve halkbilimciden oluşan ekibimiz Kırgızistan'da yeni bir petroglif sahası keşfetti. Tanrı dağlarının ücra bir kesiminde bulunan sahanın daha önce bilim dünyasında dikkat çekmediğini yaptığımız çalışmalar neticesinde gözlemledik. Bölgede yapılan başarılı geçen araştırma sürecinde ekibimiz, açık ve kapalı alanda sayısız kaya resimlerinin bulunduğu bir sahanın farkına vardı. Mağaralarda ve dışarıdaki kayalarda bulunan resimlerden tespit edilebilenler kayda alındı ve önemli bir kısmı yerinde incelendi. Burası evrensel bir öneme sahip çünkü yeni taş döneminden başlayarak binlerce yıl boyunca değişik insan toplulukları mağaraların içinde ve dışında oraya izlerini bırakmışlar. Hem kazıma, hem de oyma tekniği ile yapılan resimlerde en ilkel çizimlerden Göktürk dönemine kadar kalıntılar var” dedi. Keşif süreci hakkın bilgi veren Ali Güler, “Bizim için önemli olan şuydu atalarımız Orta Asya’dan geldi bunu tarihsel süreçte çok net görüyoruz. Onların tarihi ile ilgili çalışmalar yapılıyor ama bu çok kısıtlı. Aslında bizi orada, o bölgede araştırma yapmaya iten bu oldu. Osman hocamızın teşvikleri ve Zafer beyin destekleri ile oraya ilk yolculuğumuzu gerçekleştirdik. Tanrı dağlarının ücra bir kesiminde bulunan saha ile ilgili bölge halkının bilgisi dahi yoktu. Bölge oldukça yüksek dağlık bir alanda ulaşımın neredeyse imkânsız dendiği bir noktada idi. Bizim teşviklerimiz ve sorgularımız neticesinde bölgeye ulaşmış olduk. Bölge ve alan araştırması süresince tesadüfi olarak keşfettiğimiz bir alandı burası. Yoğun araştırmalarımız neticesinde bölgenin büyük bir mağara alanından ve bunun yanında irili ufaklı kovukların duvarlarına resmedilmiş boyama ve kazıma tekniği kullanarak yapılan birçok sıra dışı petroglifin olduğunu fark ettik. Detaylı incelemeler neticesinde farklı bölgelerde de keşifler yapmaya başladık. Fark ettik ki bölge farklı dönemlere ayrılıyor. Hem kazıma, hem de oyma tekniği ile yapılan resimlerin çeşitli katmanlar oluşturduğu en ilkel çizimlerden başlayarak, bazılarının Göktürk dönemine kadar uzandığını gözlemledik. Özellikle bazı figürlerin doğrudan İskit dönemine tarihlendirilen figürlerle birebir neredeyse benzediğini gördük. Dolayısıyla burada bir İskit dönemini varlığından söz etmek şu an için mümkün gözüküyor. Detaylı analizler yapıldıktan sonra tarihler net bir şekilde ortaya çıkacaktır” dedi.
“Bölgedeki petrogliflerde Türklerin izi var”
Ali Güler, “Ayrıca Göktürklerde hanedan tamgası olarak kullanılan dağ keçisi figürünün birebir aynısını burada bulunduğumuz ifade etmek isterim. Bunun neticesinde buranın Göktürk döneminde de ziyaret edildiğini düşünüyoruz. Yeni taş çağından başlayarak Göktürk dönemine kadar devam eden bir süreçte farklı topluluklar tarafından buranın ziyaret edildiğini söylemek mümkün. Ayrıca yakınlarda bulunan buranın doğrudan Türklerle ilgili olduğunu söyleyebilmemiz açısından önemli bir işaret olan bölgeye yakın bir noktada balbal dediğimiz bilim dilinde 'taşbaba' olarak adlandırılan bir heykele rastladık. Bu da bize doğrudan o dönemde Türklerin uğrak yeri olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bu petrogiliflerin de Türkler tarafından yapılmış olma ihtimalini yine balbal sayesinde kuvvetlendirmiş oluyoruz. Bölgede petrogliflerin haricinde savaş sahnesinden kutlama sahnelerine kadar değişik sahneler mevcut. Bu bölgenin özelliği ise Saymalı taşa gittiğinizde orada sadece kazıma ve oyma tekniği ile yapılan figürler mevcutken burada aynı zamanda boyama tekniği ile yapılan figürlerde mevcut yani burada her ikisini de bir arada görebiliyoruz. Bu anlamda bölge bir ilki barındırıyor” dedi. Gürcan Pirincçi ise, “Bu bölgedeki kaya resimlerinin bir özelliği de, bölgede ilk kez olmak üzere, kırmızı boya kullanıldığını görüyoruz. Bu bağlamda bölgeden karbon testi yaparak boyaların yaşını hesaplamak üzere numuneler getirdik. Ayrıntılı incelemelerden sonra bu kaya resimlerinin bölgenin en eski sakinlerinin tarihine ışık tutacağı ve Orta Asya tarihinin erken dönemlerini de aydınlatacağını düşünüyoruz. Bu süreçte bizlerden desteğini esirgemeyen başta Prof. Dr. Osman Karatay hocamıza, Zafer Ersöz’e ve sponsorlarımızdan Yakup Bey ve Aslan Bey’e bize verdiği maddi ve manevi destekler için çok teşekkür ediyorum” dedi.
“Keşfettiğimiz alan bir inanç merkezi olabilir”
Batı Göktürk kağanlığının merkezi olan ve Göktürklerin Akdağ olarak adlandığı bölgeye yakın bir yerde bulunmadığını ifade eden Zeynep Güler ise, “Bu bölgenin yaylak ve yerleşimlerden uzak oluşu sebebiyle bir merkezden ziyade kutsal alan olarak kullanıldığı düşünüyoruz. Göktürklerin Altaylar bölgesinde bulunan Atalar Mağarası'na atfettikleri kutsallığın Tanrı dağları bölgesinde de buradaki mağaraya atfedildiğine dair işaretler bu bölgenin bir inanç merkezi, bir sunak alanı olduğu düşüncesini de kuvvetlendiriyor. Ayrıca, söz konusu sahanın hemen yakınında olmasa da, yakın çevresindeki bölgede kurgan benzeri yapılara da rastladık. Eski dönemlerde Atalar Mağarası ve kurganların yaşam alanlarından uzak yerlerde olmasına dikkat ediliyordu. Mağara duvarlarındaki resimlerin içeriğinde de, bazı sahnelerin kutsal bir alanla ilişkilendirilebilecek özellikte olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Petroglif Nedir?
Bir petroglif, bir kaya sanatı biçimi olarak, bir kaya yüzeyinin bir kısmını kazarak, oyarak veya aşındırarak oluşturulan bir görüntüdür.