Doç. Dr. Sezen Köse “Otizmde erken tanı ve tedavi oldukça önemli”
Otizme dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak
amacıyla, Birleşmiş Milletler tarafından 2008 yılından itibaren 2
Nisan, “Dünya Otizm Farkındalık Günü” kapsamında çeşitli etkinlikler
ve farkındalık çalışmaları düzenleniyor. Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve
Gelişimsel Yetersizlikler ve Otizm İzlem Birimi Sorumlusu Doç. Dr.
Sezen Köse, Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) hakkında bilgiler verdi.
Otizm spektrum bozukluğunun tanımı belirtileri ve sıklığı ile ilgili
açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Köse, “Otizm Spektrum Bozukluğu
kişilerin başkalarıyla ve dünyayla nasıl etkileşime girdiğini
etkileyen ve belirtileri yaşamın ilk yıllarında başlayan
nörogelişimsel bir tablodur. Özellikle sosyal ilişkiler ve iletişim
becerileri olmak üzere hayatın pek çok alanındaki işlevselliğe
yansıyan beyin gelişimi, bağlantıları ve işleyişinin etkilendiği bir
bozukluktur. Yani beyin gelişiminde yaşamın erken döneminde ortaya
çıkan farklılıklardan kaynaklanır. Ayrıca tekrarlayıcı ve takıntılı
davranışlar, ilgi alanları, duyusal hassasiyetler yani ses
duyarlılığı, koku, tat, dokunma duyarlılığı gibi farklılıklar da tanı
kriterleri arasında yer alır. Günümüzde 4 yaşındaki çocukların yüzde
2,1’inde, 8 yaşındaki çocukların ise yüzde 2,7’sinde yani 36 çocuktan
1’inde OSB saptandığı bildiriliyor. Yani çocukların yaklaşık olarak
yüzde 2’sini etkiliyor” dedi.
“OSB’nin belirtileri her çocukta farklı olabilir”
Otizm belirtilerinin genel olarak bir yaş civarı anlaşılabildiğini
ifade eden Doç. Dr. Köse, “Hatta ileriki dönemde otizm tanısı almış
olan bebeklerin 6-10 aylık iken karşısındaki yüzlere bakış süresi ve
beyin yanıtlarının yetersiz olduğu, 6 aylık bebekken bile yüzlere
bakma sürelerinin daha kısa olduğu saptanmıştır. Geç başlangıçlı bazı
olguların belirtilerinin ise 18-24 ay arasında görülmeye
başlayabileceği belirtilmektedir. Otizm belirtilerinin hafiften ağıra
doğru bir yelpazede yer aldığını ve zaman içinde bazı değişimler
görülebileceğini, belirtilerin yaş dönemine ve çocuğun gelişimsel
düzeyine göre görünümlerinin farklılaşabildiğini bilmekteyiz, bu
nedenle tablo otizm spektrumu olarak ifade edilmektedir” diye konuştu.
OSB’nin belirtilerinin her çocukta farklılık gösterdiğini söyleyen
Doç. Dr. Köse, “Bazı çocuklarda zihinsel yetersizlik, dil-konuşma
becerileri ve öz bakım becerilerinde belirgin gerilikler, sosyal
iletişim ve etkileşime hiç girmeme, kaçınma, göz teması kurmama, adına
yanıt vermeme, başına buyruk davranışlar görülebilirken; bazı
çocukların ise zihinsel işlevselliği, dil ve konuşma becerileri ve
akademik başarısı normal olabilir. Olguların yaklaşık yüzde 60’inda
zihinsel yetersizlik yoktur. OSB’li bazı olgular sosyal ilişkiye
istekli ve aktif olabilirler ancak davranışlarını ortama uygun şekilde
ayarlama, empati ve duygu düzenleme sorunları nedeniyle akranları
tarafından tuhaf karşılanıp dışlanmaya, zorbalığa maruz kalabilirler.
Bazı OSB’li çocuklar ise özel bir alanda çok yetenekli
olabilmektedirler. Yani, OSB belirtileri, çocuğun gelişimsel düzeyine
ve gelişimsel dönemlere göre, her çocukta farklı seyredebilir. Eğer
çocuğunuzun sosyal, iletişimsel yetersizlikleri olduğunu düşünüyor ve
takıntılı, tekrarlayıcı davranışlar ya da ilgi ve merakları konusunda
endişeliyseniz mutlaka OSB konusunda deneyimli bir Çocuk ve Ergen
Psikiyatrisi uzmanına başvurulmalıdır” dedi.
“Anne ve babanın davranışları ve ilgi yetersizliği otizme neden olmaz”
Otizmin oluşumunda etkili olan faktörlerden de bahseden Doç. Dr. Köse,
“Otizm Spektrum Bozukluğunun, çoğul genetik faktörler ve gen ile çevre
etkileşimi sonucu beyin gelişimi, bağlantıları ve işlevselliğinin
etkilenmesi ile ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Yani beyin
gelişiminde yaşamın erken döneminde ortaya çıkan farklılıklardan
kaynaklanır. Özellikle belirtmeliyiz ki anne babanın davranışları ve
ilgi yetersizliği otizme neden olmaz. Aşılar kızamık, kızamıkçık,
kabakulak aşısı dahil besinler ve ağır metaller ile otizm arasında
hiçbir bağlantı bulunamamıştır” dedi.
Otizmin tedavi edilebilen bir bozukluk olduğunu da ifade eden Doç. Dr.
Köse, “Otizmin bilinen, bilimsel dayanaklı en yaygın müdahale yöntemi
iyi yapılandırılmış bireysel ve grup özel eğitim uygulamalarıdır.
Erken tanı ve uygun müdahale, tedavi yanıtında çok önemlidir. 2,5
yaşından önce tanı almış ve tedaviye başlayan grupta sosyal
belirtilerde iyileşme oranlarının yüzde 65’e vardığı bildirilmiştir.
Yani erken tanı ve erken başlayan uygun, bireyselleştirilmiş özel
eğitim uygulamaları seyirde çok önemlidir. OSB’li her çocuk aynı
olmadığı için eğitim ihtiyaçları ve eğitime cevap süreleri de
değişmektedir. Ancak her çocuk farklı hız ve düzeylerde de olsa özel
eğitimden faydalanır” dedi.
Otizm tedavisinde aile eğitimi çok önemli
Otizmin tedavisinde aile eğitiminin çok önemli olduğunu vurgulayan
Doç. Dr. Köse, “Bireysel ve grup özel eğitimin yanı sıra ailelere
yönelik eğitim programları, duyuların düzenlenmesi ve bedensel
aktivitelere yönelik eğitsel yaklaşımlar da tedavi programlarının
içinde yer almaktadır. Tipik gelişim sürecinde de çocuğun prososyal
davranışlarının gelişimi kademeli ve komplekstir, hem kalıtımdan hem
çevreden etkilenir. Tipik çevresel faktörlerin başında aile atmosferi,
öğretmen-çocuk ilişkisi ve yaşıt ilişkileri gelmektedir. Ebeveynlerin
kabullenici, sıcak, olumlu, cesaretlendirici, zorlayıcı olmayan
disiplin ve rehberlik sağlayabilmelerinin de önemli olduğunu
görmekteyiz. Bu noktada ebeveynlerin kendi fiziksel ve ruhsal
sağlıklarını da ihmal etmemeleri önemli olmaktadır. Otizmde ilaç
tedavileri, çocuğun gelişimsel ilerlemesini, günlük işlevselliğini ve
eğitim almasını engelleyen eşlik eden şiddetli ve uyum bozucu olan
davranış sorunlarının yönetiminde ve eşlik eden mevcut psikiyatrik
tabloları tedavi etmek ve işlevselliği arttırmak için
kullanılmaktadır” dedi.
Doç. Dr. Köse, “Sonuç olarak, otizm belirtileri her bireyde farklı
düzeyde görünebilmektedir. Erken dönemdeki en önemli belirtiler göz
temasında yetersizlik, adına tepki vermeme, ortaklaşa dikkat
oluşturmama, parmakla işaret etmeme, sevinçlerini paylaşmama, uyku,
beslenme sorunları ve dil gelişiminde gerilikler olarak kendini
gösterebilmektedir. Otizmli bireylerin farklı işlevsellik düzeyi ve
eşlik eden farklı durumları nedeniyle farklı ihtiyaçları
bulunmaktadır. Bu nedenle bireysel ve bütüncül çok yönlü tedavi
programları hazırlanmalıdır. Erken tanı ve uygun özel eğitim
müdahalelerinin tedavi başarısı yüksektir. Tedavinin çocuğun dönemsel
ve gelişimsel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dinamik, kademeli ve
bireyselleştirilmiş olarak sunulması önemlidir. Tedaviye ailenin
katılımı ve iş birliğinin çok önemli olduğu unutulmamalıdır” diye
konuştu.