"Boşanma" kelimesi temelde ayrılığı belirten, hislerden de ayrıştırılmış bir fiil. Ne zaman ki içine duyguları koyuyoruz, işte o an barındırdığı travmaları engellemek mümkün olmuyor. Hukukta "evliliğin yasal olarak sona ermesi" iken, psikolojide "sevilen birinin kaybı" olarak tabir ediliyor. Tam olarak bu nedenle boşanma, -boşanmayı istiyor olmaktan bağımsız olarak- kayıpların yönetilmesini gerektiren uzun ve yıpratıcı bir sürece dönüşüyor.
Medeni kanunumuz boşanma sürecinde karı-koca, müşterek çocuk ve maddi edinimler başta olmak üzere; duvardaki tablodan, penceredeki perdeye, balkondaki saksıdan, banyodaki çamaşır leğenine, kısaca iğneden ipliğe kadar ayrılık planlamasına vakıfken, ailenin bir ferdi olan evcil hayvanlar bu planın dışında tutuluyor; onlar hukuktan ve psikolojik tabirlerden bağımsız olarak "kapanın elinde kalıyor".
Bir yandan "Hayat boşluk kabul etmez" deniyor ve insan bu çerçevenin içini doldurmak için çok çabalıyor. Evlerden ırak, çocuğunu kaybeden ebeveynlere yeni bir çocuk yapılmasının öğütlenmesi gibi, koşa koşa gidip yeni bir evcil hayvan sahipleniliyor. Yeni bir canlı belki kalbi büyütüyor, ama kayıpların yeri elbette dolmuyor. İşin tuhafı, aynı kalbe tüm bencil hisler, özlemler, yeni hevesler, hepsi de sığıyor.
Bir canlıyı koşulsuz sevmeyi öğreten en yegâne varlıklardan biri evcil hayvanlar. Evcil hayvanla öylesine özel bir bağ oluşuyor ki; sahiplenilen evcil hayvanlar belli bir noktadan sonra evcil hayvan statüsünden çıkıyor, neredeyse insan statüsüne eviriliyor. Hatta çoğu hayvan severin, “oğlum, kızım” şeklindeki ifadeleri, hayvanların aslında birer evlattan farksız olduğunu gösteriyor. Nitekim, “can dostu” kavramı kurulan bağın en saf halini ortaya koyuyor.
Birçok uzman psikolog tarafından, kurulan bu bağın, ilk olarak bağ kurma ihtiyacını karşıladığı söyleniyor. Koşulsuz ve en saf duygularla kurulan ilişki huzurlu bir ortam yaratıyor. Hiçbir beklenti olmaksızın gösterilen bu sevgi ile beraberinde kabul görme hissi, bağın kuvvetini arttırıyor. Hatta yalnızlık korkusunun da ciddi derecede önüne geçtiği görülüyor. Bir canlıyı korumak, bakmak ve beslemek; yaşatma iç güdüsünü ortaya çıkarıyor. Bu sorumluluk hissi beraberinde insanın öz değerinin farkına varmasını da sağlıyor.
Peki, evcil hayvanların da velayeti olmalı mı?
Boşanma sonrasında hayvanlar için de kişisel ilişki ve nafaka düzenlemesi yapılmalı mı?
Kuşkusuz, boşanma veya ayrılık sonrası evcil hayvanın kimde kalacağı ciddi sorunlardan biri. Bireylerin evlenmeden önce veya sonradan edindikleri hayvanlar, evlilik birliğindeki yaşam düzenini değiştiriyor. Kurulan manevi bağ, eşlerin ve varsa çocukların hayatında etkiler bırakıyor. Birlikte yaşanılan evcil hayvanla kurulan uzun süreli bağ sonrasında, ondan kopmak zorunda kalmak tarafların istemediği bir durum şüphesiz. Hal böyle olunca boşanma sırasında taraflar arasında bir uyuşmazlık ortaya çıkıyor. Bu nedenle boşanma sürecinde evcil hayvanın hukuki statüsü de özenle değerlendirilmeli.
Türk hukukunda, Hayvanları Koruma Kanunu’na getirilen değişikler ile evcil hayvanlar “can” statüsüne tabii. Ancak Türk Medeni Hukuku bakımından ise hayvanlar “eşya” statüsüne haiz. Keza, hayvanın yararını ve korunmasını gözetmeden, eşya gibi mal rejimi hükümlerine tabi tutmak pek uygun değil. Üstelik hayvanların eşya sayılmasına ilişkin açık bir hüküm de yok. Bu konuya ilişkin farklı görüşler olsa da, ortak paydaya bakıldığında, hayvanlar eşya hükümlerine doğrudan veya kıyas yoluyla tabiler. Nitekim hayvanları korumaya ilişkin hükümlerde, hayvanların sıradan bir eşya ile bir tutulmaması gerektiği anlaşılıyor. Mevzuat uyarınca boşlukları olan bu hususta uygulamada da sorunlar çıkabiliyor.
Boşanma sonrasında, evcil hayvanın dâhil edildiği bir velayet davası veya kişisel ilişki kurulmasına ilişkin bir dava türü hukuk sistemimizde henüz olmamakla birlikte, tarafların başvurabileceği hukuki yollar da yok değil.
Evcil hayvanın kimde kalacağına ilişkin hukuki yollar neler?
Boşanma davası açıldığında, anlaşmalı olarak bir boşanma gerçekleşecek ise tarafların hazırladığı protokol ile evcil hayvanın kimde kalacağı belirlenebilir. Tıpkı çocuğun velayet hakkında olduğu gibi, yapılacak bir protokolle, evcil hayvanla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin maddeler düzenlenebilir. Örneğin, evcil hayvanı hangi gün, hangi saatlerde veya hangi aralıklarla karşı tarafın görebileceği hükme bağlanabilir. Bu durumda, protokolde açık şekilde şartlar belirlenerek, ortak büyütme çözümü de mümkün olabilir.
Hâkim boşanma protokolünü uygun bulup onayladığı takdirde, evcil hayvanın velayetine ilişkin de bir karar vermiş olur. Ayrıca belirtmek gerekir ki tarafların mutabık olduğu durumlarda, evcil hayvan için nafaka ödenmesi de istenebilir. Ancak yapılan anlaşma, evcil hayvana zarar verecek nitelikte, kanunlara ve Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere aykırı olmamalı. Bu durumda Borçlar Kanunu madde 27’ye aykırı bir sözleşme, kesin hükümsüz olur.
Türkiye’nin taraf olduğu Evcil Hayvanların Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesine (“Sözleşme”) uygun nitelikte hareket etmek gerekir. Bahsi geçen Sözleşme ile hayvanların refahı için temel kurallar ve muhafaza etmek için belirlenen koşullar başta olmak üzere, hayvanların korunmasına ve uygun koşullarda bakılmasına ilişkin hükümler düzenlenmiş. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu da; hayvanların güvenli koşullarda rahat yaşamlarını ve iyi muameleyi hedefliyor. Sözleşmede, hayvan hakları uyarınca hayvan sahiplerinin sorumlulukları sınırlanmış. Hayvanların; (1) bakımı, (2)sağlık ve refahının gözetilmesi, (3) ağrı, acı ve sıkıntıya uğratılmaması, (4) tedavisinde uygulanacak cerrahi operasyonlar, (5) hayvan sahibinin yükümlülükleri belirlenmiş. Tam bu noktada, hayvanın yeteri kadar iyi bakılmadığı, ilgisiz kaldığı ve acı çektiği gerekçesiyle bir dava da açılabilir. Yani, Sözleşme ’de yer alan hükümlere aykırı davranıldığından hareketle, evcil hayvanın “velayetinin” değiştirilmesi talep edilebilir.
Tarafların anlaşma sağlayamadığı hallerde “Eşya Hukuku” bakımından, zilyetlik kavramı ortaya çıkabilir. Bu durumda, hayvana ilk sahip olan taraf, evcil hayvanın zilyedi kabul edilir. Ancak yukarıda bahsi geçen sözleşme hükümlere göre, mağdur olan evcil hayvan, bazı durumlarda ilk sahibine değil, diğer tarafa da verilebilir.
Evcil hayvanın eşlerin birlikte mülkiyetinde bulunması halinde ise, Medeni Kanun uyarınca, mülkiyete tek başına sahip olmakta üstün yararı bulunan eş, alım hakkını kullanabilir. Bu üstün yarar ispat edilmek durumunda. Ayrıca boşanma davası sırasında, hâkim re’sen değerlendirmeyecek olsa da, taraflardan birinin talebi doğrultusunda, evcil hayvanın hangi tarafa verileceğine dair hüküm kurulabilir.
Görüldüğü üzere, birkaç farklı yöntem ile de olsa, boşanma veya ayrılık sonrasında evcil hayvanın velayetine ilişkin hukuki yollar mevcut.
Sözün özü; yaşanılan ayrıklıklardan sadece taraflar değil; üzüntüyü, mutluluğu, acıyı ve sevinci anlayan can dostlarımız da etkileniyor. Var olan koşulsuz sevgi insan ruhuna dokunan en saf duygulardan biri. Bu nedenle, hem iç hukukumuz bakımından, hem de taraf olduğumuz sözleşmelerle; hayvan haklarına yönelik daha detaylı çalışmalar yapılmalı.
Tüm bunlar olana kadar da; Türk Medeni Kanunu’ndaki velayet ve iştirak nafakası hükümleri örnek alınarak, bu konuda düzenlenmiş hüküm de bulunmadığından, TMK 1/2 maddesinde düzenlenen "Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idi ise ona göre karar verir" hükmü gereğince, boşanmayla birlikte evcil hayvanlarla ilgili olarak da, velayet ve nafaka kararları verilmeli.
Çünkü ne yazık ki hayatta her boşluk dolmuyor.