2022 yılının sonlarına doğru gelirken Merriam-Webster yılın kelimesi olarak "Gaslighting"i seçti. "Gaslighting" kelimesi, 2022 yılı içerisindeki internet aramalarında yüzde 1740 arttı. Vakti zamanında Ingrid Bergman’ın hatırına içim sıkılarak izlediğim bir filmden çağrışım yaptı, açtım baktım.
Türkçe ‘de tam karşılığı olmayan gaslighting bir psikolojik manipülasyon ve taciz yöntemi. İnsanların kendi hafızalarını, algılarını ve akıl sağlıklarını sorgulamaya iten bir manipülasyon. Gaslighting; bireyi, kendi akıl sağlığını veya gerçekliğini sorgulayacak derecede psikolojik olarak manipüle etmek olarak tanımlanıyor. Gaslighting'e maruz kalan kişi kendini sürekli eksik hissediyor, yaptığı her şeyin yanlış olduğunu düşünüyor ve fazla alınganlıkla suçlanıyor. Kişi karşısındaki insana eleştiri getiremez hale geliyor. Hatayı hep kendinde aramaya başlıyor ve tüm algısı karşısındaki insanın söylediklerine göre şekilleniyor. Paranoyak ruh hali kendini gösteriyor. Yani bir tür psikolojik istismar. Kim bilir belki de Prenses Diana’nın maruz kaldığı psikolojik şiddet de gas light cinsindendir. Çünkü gas light Kraliyet ailesinin topraklarına pek yabancı sayılmaz. Gaslighting kelimesinin kökeni, Patrick Hamilton'ın Kraliçe Victoria dönemi Londra'sında geçen oyunundan geliyor. Oyunda orta sınıfa mensup bir çiftin yalanlara ve aldatmaya dayalı evliliği ele alınıyor.
Terimin çıkış noktası 1938 tarihli Gas Light adında bir tiyatro oyunu. Daha sonra filmi de çekilen ve "Angel Street" adıyla da bilinen bu oyun, senaryosunun da etkisiyle bu terime adını veriyor. Filmde Jack ve Bella adlı bir çift var. Jack her gece evdeki gaz lambasını bir önceki güne göre giderek daha fazla kısıyor, bu durumdan habersiz olan Bella da ne zaman "Gaz lambası giderek daha mı az ışık veriyor?" dese Jack'ten sert tepkiler alıyor. Bu şekilde Bella'nın özgüvenini sarsmaya çalışan Jack, olaya dahil olan bir dedektif nedeniyle bu planında başarısız oluyor.
Oyunda baş karakter Jack Manningham, evlerindeki gaz lambasının kısıldığını söyleyen karısı Bella'yı delirmeye başladığına ikna etmeye çalışıyor ve eşinin gerçeklik algısını sarsmaya başlıyor. Kadın o kadar çok kendinden şüphe etmeye başlıyor ki bir süre sonra kendi bildiklerini, kendi doğrularını bir kenara atıp bir anda adam ne görmesini isterse onu görüyor, onu duyuyor ve onu yaşıyor hale geliyor.
Böylelikle gaslighting, karşıdaki insana çeşitli oyunlar oynayarak zamanla kendisinden şüphe etmesini sağlamasına yönelik olan bir psikolojik işkence/manipülasyon yöntemi olarak biliniyor. Genellikle narsistler ve sosyopatlar tarafından uygulanan bu yöntemin korkunç olan tarafıysa kurban tarafından fark edilmesinin neredeyse imkansıza yakın olması. Bunun nedenlerinden biri de sevdiğimiz insanlara güvenmemiz ve sözlerine inanma eğiliminde olmamız. Daha da kötüsü çoğumuz bir dönemler farkında bile olmadan böyle bir manipülasyona maruz kalmış olabiliriz; küçük çaplı olsa bile. Bir adım geri atıp düşününce görmeye başlıyorum. İlişkilerde kendi kusurunu örtmek isteyen tarafın, yaşananları manipüle ederek, karşısındakine “suçlu” muamelesi yaptığını düşünüyorum. Evli olduğu halde yalan söyleyip kendini bekar olarak tanıtanlar, sonrasında sen yanlış anladın diyerek üste çıkanlar; partnerinin en küçük kusurunu görüp, kendi hatalarını ve yetersiz taraflarını dayatarak normalleştirenler.
Bu eylemi yapan insanların genelde tek bir amacı oluyor: Karşı tarafı kendisine bağımlı hale getirmek. Gözlemleri ve düşünceleri sürekli yalanlanan kurban, belli bir zaman sonra kendi zihnine düşman haline geliyor. Her yapacağı hareketin, her kuracağı cümlenin, her düşüncesinin yanlış olacağını düşünmeye başlıyor ve karar alma yetisini kaybediyor. Zamanla kendine olan şüphesi iyice artan kurban, bütün kontrolü karşı tarafa bırakıp iyiden iyiye kendi köşesine çekiliyor. İşler bu noktaya kadar geldiğinde geri dönülmesi iyice imkansızlaşan bir yola girmiş olan kişi, çevresinde güvenebileceği tek insan olarak karşısındakini görüyor ve o ne isterse onları yapmaya başlıyor.
Üstelik psikolojide bu şekilde davrananların narsist bozukluğa sahip kişiler olduğu düşünülse de ben bu tanıyı almamış ancak partnerinin sevgisini ve bağlılığını istismar eden herkesin gaslighting yaptığını ya da yapmaya yeltendiğini görüyorum.
Gas light’a maruz kalan mağdurun izolasyonundan ve savunmasızlığından faydalanarak onu uygulayan kişinin kontrolünü arttırıp kişilik haklarına alenen saldırmak hedefleniyor. Uyumlu, empati yeteneği yüksek insanların “aman idare edeyim, e tabi o da haklı, galiba ben karıştırdım, ben de çok üstüne gittim, sinirlendirdiğim için oldu” mottosuyla kendi dünyasını emanet ettiği ve kendisini yetersiz olduğuna inandırdığı koskoca bir duygusal istismar.
Ne yazık ki pek çok suç tipi gibi gas light psikolojik şiddeti de insana en yakınlarından geliyor. Çünkü insanoğlu kabuklarını bir tek en yakınlarına kaldırabiliyor. Hal böyle olunca bazen sevgili, eş, dosttan bazen de iş ilişkilerinin nüfuzundan doğan bu sanrı dünyasından kendini korumak da güçleşiyor.
İnsan; dünyasına aldığı, kabuklarını kaldırıp en özelini paylaştığı yakınlarından korunması gerektiğini düşünmüyor çoğu zaman. Onların algı yönetimlerinin ayırdına varmak ve bunu yaptıklarını tespit edip cesaretle söyleyebilmek de güç. Üstelik istismar edenler bu algı yönetimini ustalıkla yönettiklerinden kişi çoğunlukla çuvaldızı kendine batırıyor.
Geri dönüşü olmayan yola girildikten sonra olay tamamen manipüle eden kişinin insafına kalıyor dersek yalan olmaz. Yalnız şunu eklemek gerek; bu tip durumlarda genelde manipüle eden insanın tek amacı karşısındaki kişiden üstün hale gelip ondan faydalanmak. Bu fayda süreci son bulduğunda ilişkinin de sonu geliyor ve geriye yeni kurban ve yeni heyecan arayan hasta bir ruh ile derinden yaralanmış bir kurban kalıyor. Tüm yalvarma çabaları, gönül alma yöntemleri ve uğraşları boşa giden kurban da uzun bir süre kendine gelemiyor, hala kendini suçluyor ve git gide hayattan soğuyor. Daha sonra içten içe rahatlama hissetmeye başlayan kurban, yine de çok kritik bir iyileşme süreci geçirmek durumunda kalıyor.
Bu psikolojik saldırıdan kendimizi nasıl korumalıyız, nasıl farkına varmalıyız net bir matematiği yok tabii. Ama bana sorarsanız, iç dünyamızı açtığımız, sevdiğimiz kişilerle kurduğumuz ilişkilerde, ince buz üstünde yürüyor gibi hissetmemeliyiz.
Maddi ihtiyaçlarımızın yanında; manevi dünyamızı besleyebilmek, yaşadığımız bu hayattan keyif alabilmenin tek anahtarı. Zaten bakmayın insan hakları, onuru diye kendimizi parçalamamıza; günün sonunda hepimiz mutlu ve huzurlu bir hayata ancak böyle erişebileceğimize kanaat getirdiğimiz için, büyük bir özveriyle koruyoruz onları. Özlemini duyduğumuz hayat da, sevdiklerimizle kurduğumuz ilişkilerin besleyiciliği, sıcaklığı ve koruyuculuğuyla mümkün tabi. Maruz kaldığımız, o her hareketimizde, her sözümüzde kusur arayan, anlayışsız ve sıfır tolerans duygu terminatörü ile sağlıklı ve sevgi dolu bir ilişki yaşayamayacağımız malum.
Çevresi mayınlarla kaplı bu tarz toksik ilişkilerden kendimizi sakınabilmek adına naçizane tavsiyem, kalbinizin sesine kulak vermeniz. Kimse sizden daha değerli değil.
*Alıntı: BBC NEWS